BİR SİNEMA FENOMENOLOJİSİ NASIL
OLMALIDIR ?[1]
Ben sinemaya başladığımda
emekleme dönemindeydi (ben
değil, sinema, veya ikimiz de), yemedim yedirdim, pış pış büyüttüm, yürüttüm,
şimdi palazlandı ve kartlaştı, millet 32 teklimi birden sit-com dizisi izliyor, ben hâlâ ilk göz ağrım « Chateauroux Treninin Lyon Garı’na Girişi »
sahnesini izleyip üzerime üzerime gelen buharlı trenden korkup salonu terk
ediyorum.
O uzun Karartma ve Karantina
günlerinde, gece gündüz
birbirine karışmış, sakal saç terden sırıksıklam, havaya girmek için
peygamberler gibi yarı çıplak libaslara bürünüp evde aralıksız, bir ayin gibi Ben-Hur (Hur Oğlu’nu) izliyorum, hem de
renklendirilmemiş, onarım görmemiş yırtık ve cızırtılı versiyonundan.
Sonra konu komşu toplaşıp (Gop’ta kapısı ya karısı ya da kendisi Alevî
diye işaretlenmiş, naftalin kokan tek Beyaz
Çarşaflı Ev sanki bizimkiymiş gibi) perdeleri sıkıca kapatıp esrarı çekerek
(Andy Wahrol’un Kiss’ini izler gibi),
F16’ların hava bombardımanı sırasında infilâk eden Şehir Hastaneleri’nden
yükselen feryat seslerini duymamak için, Griffit’in « A Nation is born » (Bir Ulus Doğuyor) filmini Dziga Vertof’un Alıcılı
Adam’ıyla (Homme au Caméra,
Niemann tarafından müziklendirilmiş versiyonuyla) beraber bir ayin, dinî bir
nümayiş, bir « Ergenekon’dan Çıkış » gibi izliyoruz.
Biz Sinema’yı Sessiz Çok Sevdik, Meliès ve Lumière kardeşler gibi evde film
olmasa bile, mısır patlatıp Kaleideskop seyreder, karşımızdaki çıplak gösteren
bir prizma icat ettiğini iddia eden arkadaşın odasında toplaşır, sonunda da
biri kıç baş açınca Kaleideskopun göte giren bir şey olduğunu çakozlar ve
tacizci evinden koşarak kaçar ama ailelerimize gene de birşey söylemezdik (zira
o oyunun bir de rövanşı var; herkes diş geçirebildiğine, hayat zor bir oyun,
vb.).
Sinema Karanlıkta Güzel : Zira sinema, çocuk için olsun yetişkin
için olsun, anlamlarını bilsin bilmesin, bir tür Eflatun’un Mağarası, Efendimiz
SAS’ın yolda gizlenmek zorunda kaldığı Kutsal Mağara, Eski Ahid’de geçmese de
(Çünkü İsevi bir meseldir) Kuran’da ısrarla geçen Yedi Uyurların kaç yıl
uyuduklarını tahmin etmeye çalıştığımız o Kıtmır (Casimir) Mağarası, gece
gündüz erzaklarla tıkılı kalınan bir Londra Metrosu Sığınağı, bir Nene Hatun,
Sütçü İmam, Geyikli Niyazi, Bir Dağ Eşkiyası Mağarasıdır.
Sinema Durduk Yerde Direniş’tir ; « Hayat Sevince Güzel » ve
« Hayat Sevilince Sinema’ya Gidilir » lafını ironik bir şekilde
uyduran Godard’a nazire veya kinâye, kendini Paris’te Tokyo Sarayı binasındaki
Sinematek’e gece gündüz kapatan Wim Wenders’e nispet yaparcasına, sinema bir
görünmez olma, bir şehir militanı varoluş tarzı, bir asalaklık, bir aylaklık,
bir otuzbir ve saksafon yuvasıdır, arka localar er gazinosundan çıkıp ihtiyaç
gidermeye gelen erlerle doludur.
Bir Gazozun Kırk Yıllık hatrı vardır lafı Taşra Sinemaları’nda çıkmış bir
laftır, zira gazossuz ve leblebisiz seyredilemeyecek filmler vardır. Mardin otu
sağ yanağında geviş getirmeden seyredilemez bazı filmler. İran Sineması İran’da
değil Van’da izlenir, Şırnak’ta Vali Konağı karşısında yazlık sinemada izlenir,
Jandarma gözetiminde izlenir, Teravih namazından çıkan ufak bir kalabalık gibi
omuzlar düşük, hayaller yüksek profille o uzun ve sırtta taşınılan eve dönüş
yolunda yıldızlara bakarak sinema izlenir ve eve gelinip ot kokusunda koyun
koyuna (erkek erkeğe, kız kıza) yatılır.
Sinema Medeniyettir, bir Kışla, bir Tugay icadıdır, Batı’dan
gelmiştir, Marlène Dietrich gibi ağır göz kapakları, manalı bakışları
vardır ; bir Er Gazinosu, bir Bekâr Hamamı, bir Sokakta Kalan Adam havası
vardır sinema salonlarının loşluğunda. İçeri ışık huzmesi girer, araya reklam
almayan Verem-Savaş belgeselleri bile caydıramaz sigaralı izmaritli seyirleri,
boş ekrana bakılıp çekirdek çıtlayarak medet umulur.
Sinema Umuttur, Sinema Şafak’tır, Sinema Gün Çentiklemek,
Pazara mal getirmişken kamyonda güneş altında sıcakta bekleyeceğine serin
salonda medeniyet görmektir, Sinema Taşra icadıdır, Tiyatro ise Şehir...
Sinemada Ağlanır : Sinema erkeklerin sosyal ortamda
ağlayabildiği yegâne mekandır. Çocuk yaşında babasını kaybedip intikam yemini
ettirilen oğlan çocukları cenazelerde asla ağlayamaz, sinemada elalemin
karısına, kancığına, amcığına, maphuslusuna, hökemetlisine bile ağlanır.
Sinema, İnsanlığın okuma yazma bilmeyen kesimine Humanities dersi verilen
Sosyo-politik bir olgu ve bir Polit-Büro icadıdır. Sinema zorunlu olarak modern
ve open-mind (açık fikirli) bir
mekandır.
Sinema
bir Altın Bilezik’tir: Erken evlendirilmiş kocalardan gizlice hasat
parasından arttırılanı kasabada kuyumcuda yastık altı deposu için harcamak
isteyen güzel ve alımlı ev kadınlarının yegane saç modeli, etek, tayyör, biçki
dikiş, oturup kalkma, dans etme, vb. hasletlerini geliştirebileceği mekandır.
Bu yüzden paralar atıl bir yatırım aracı olan altından ziyade giderek aktif,
dinamik ve getirisi hemen yüksek bir meta olan Sinemaya kayar kasabalarda…
Sinema
İçeriğinden Bağımsızca Her Zaman ve daha baştan Politiktir: Sinema Kadın ve
Erkeğin aynı filmde buluştuğu ve ayrıldığı, aynı filmi beraber izleyebildiği ve
hayallerinde aynı filmde sevişebilecekleri yegâne Şehvet Mekanı (Doğmakta olan
Ulusların matrisi, döl yatağı), adeta ileri görüşlü kayzerlerin icâdı olan bir
Roma Hamamı, bir Res Publicum
(Cumhur-iyet), bir Senato, bir Gaya Jirga’dır (Efsanevî Afgan İhtiyarlar
Meclisi).
Tamamen moral ve ahlakçı
kalınarak, Modern dünyanın ikiyüzlülüğünde insanî
bir demokrasi yanılsamasının üretildiği ve yeniden üretildiği yegâne Cumhur
Sikişi (Khôra) mekanı tarihsel
nedenlerden dolayı ve tarihsel (Ebediyette
bir Gün ve Sen’dir tarihsel olan: yani Gerçek) olarak Sinema olmuştur.
[1] Bu metindeki belli göndermelerin
müsebbibi teoride Ece Ayhan, Murathan
Mungan, Frederico Fellini, İtalyan Yeni Gerçekçiliği, pratikte ise Yılmaz Güney, Üstün Barışta, İzzet Yasar, Krustorami (Hüsrev), Yann Beauvais, Pip
Chodorov, Marko, Studio Cujas, E. N. Sup., ticarette ise Elhambra, Vezneciler,
Azak, Fitaş, Emek, Harbiye ve Güneş (Ankara ve Aksaray’daki) Sineması
işletmecileridir. Başta Onat Kutlar’ın yönettiği ve üyesi olduğum Sıraserviler
Sinematek’i ve Müjde Ar olmak üzere, Eski Türkiye insanlarının hepsine
teşekkürü borç bilirim.
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire