Pages

19/04/2020

BİR SİNEMA FENOMENOLOJİSİ NASIL OLMALIDIR?



BİR SİNEMA FENOMENOLOJİSİ NASIL OLMALIDIR ?[1]


Ben sinemaya başladığımda emekleme dönemindeydi (ben değil, sinema, veya ikimiz de), yemedim yedirdim, pış pış büyüttüm, yürüttüm, şimdi palazlandı ve kartlaştı, millet 32 teklimi birden sit-com dizisi izliyor, ben hâlâ ilk göz ağrım « Chateauroux Treninin Lyon Garı’na Girişi » sahnesini izleyip üzerime üzerime gelen buharlı trenden korkup salonu terk ediyorum.

O uzun Karartma ve Karantina günlerinde, gece gündüz birbirine karışmış, sakal saç terden sırıksıklam, havaya girmek için peygamberler gibi yarı çıplak libaslara bürünüp evde aralıksız, bir ayin gibi Ben-Hur (Hur Oğlu’nu) izliyorum, hem de renklendirilmemiş, onarım görmemiş yırtık ve cızırtılı versiyonundan.

Sonra konu komşu toplaşıp (Gop’ta kapısı ya karısı ya da kendisi Alevî diye işaretlenmiş, naftalin kokan tek Beyaz Çarşaflı Ev sanki bizimkiymiş gibi) perdeleri sıkıca kapatıp esrarı çekerek (Andy Wahrol’un Kiss’ini izler gibi), F16’ların hava bombardımanı sırasında infilâk eden Şehir Hastaneleri’nden yükselen feryat seslerini duymamak için, Griffit’in « A Nation is born » (Bir Ulus Doğuyor) filmini Dziga Vertof’un Alıcılı Adam’ıyla (Homme au Caméra, Niemann tarafından müziklendirilmiş versiyonuyla) beraber bir ayin, dinî bir nümayiş, bir « Ergenekon’dan Çıkış » gibi izliyoruz.

Biz Sinema’yı Sessiz Çok Sevdik, Meliès ve Lumière kardeşler gibi evde film olmasa bile, mısır patlatıp Kaleideskop seyreder, karşımızdaki çıplak gösteren bir prizma icat ettiğini iddia eden arkadaşın odasında toplaşır, sonunda da biri kıç baş açınca Kaleideskopun göte giren bir şey olduğunu çakozlar ve tacizci evinden koşarak kaçar ama ailelerimize gene de birşey söylemezdik (zira o oyunun bir de rövanşı var; herkes diş geçirebildiğine, hayat zor bir oyun, vb.).

Sinema Karanlıkta Güzel : Zira sinema, çocuk için olsun yetişkin için olsun, anlamlarını bilsin bilmesin, bir tür Eflatun’un Mağarası, Efendimiz SAS’ın yolda gizlenmek zorunda kaldığı Kutsal Mağara, Eski Ahid’de geçmese de (Çünkü İsevi bir meseldir) Kuran’da ısrarla geçen Yedi Uyurların kaç yıl uyuduklarını tahmin etmeye çalıştığımız o Kıtmır (Casimir) Mağarası, gece gündüz erzaklarla tıkılı kalınan bir Londra Metrosu Sığınağı, bir Nene Hatun, Sütçü İmam, Geyikli Niyazi, Bir Dağ Eşkiyası Mağarasıdır.

Sinema Durduk Yerde Direniş’tir ; « Hayat Sevince Güzel » ve « Hayat Sevilince Sinema’ya Gidilir » lafını ironik bir şekilde uyduran Godard’a nazire veya kinâye, kendini Paris’te Tokyo Sarayı binasındaki Sinematek’e gece gündüz kapatan Wim Wenders’e nispet yaparcasına, sinema bir görünmez olma, bir şehir militanı varoluş tarzı, bir asalaklık, bir aylaklık, bir otuzbir ve saksafon yuvasıdır, arka localar er gazinosundan çıkıp ihtiyaç gidermeye gelen erlerle doludur.

Bir Gazozun Kırk Yıllık hatrı vardır lafı Taşra Sinemaları’nda çıkmış bir laftır, zira gazossuz ve leblebisiz seyredilemeyecek filmler vardır. Mardin otu sağ yanağında geviş getirmeden seyredilemez bazı filmler. İran Sineması İran’da değil Van’da izlenir, Şırnak’ta Vali Konağı karşısında yazlık sinemada izlenir, Jandarma gözetiminde izlenir, Teravih namazından çıkan ufak bir kalabalık gibi omuzlar düşük, hayaller yüksek profille o uzun ve sırtta taşınılan eve dönüş yolunda yıldızlara bakarak sinema izlenir ve eve gelinip ot kokusunda koyun koyuna (erkek erkeğe, kız kıza) yatılır.

Sinema Medeniyettir, bir Kışla, bir Tugay icadıdır, Batı’dan gelmiştir, Marlène Dietrich gibi ağır göz kapakları, manalı bakışları vardır ; bir Er Gazinosu, bir Bekâr Hamamı, bir Sokakta Kalan Adam havası vardır sinema salonlarının loşluğunda. İçeri ışık huzmesi girer, araya reklam almayan Verem-Savaş belgeselleri bile caydıramaz sigaralı izmaritli seyirleri, boş ekrana bakılıp çekirdek çıtlayarak medet umulur.

Sinema Umuttur, Sinema Şafak’tır, Sinema Gün Çentiklemek, Pazara mal getirmişken kamyonda güneş altında sıcakta bekleyeceğine serin salonda medeniyet görmektir, Sinema Taşra icadıdır, Tiyatro ise Şehir...

Sinemada Ağlanır : Sinema erkeklerin sosyal ortamda ağlayabildiği yegâne mekandır. Çocuk yaşında babasını kaybedip intikam yemini ettirilen oğlan çocukları cenazelerde asla ağlayamaz, sinemada elalemin karısına, kancığına, amcığına, maphuslusuna, hökemetlisine bile ağlanır. Sinema, İnsanlığın okuma yazma bilmeyen kesimine Humanities dersi verilen Sosyo-politik bir olgu ve bir Polit-Büro icadıdır. Sinema zorunlu olarak modern ve open-mind (açık fikirli) bir mekandır.

Sinema bir Altın Bilezik’tir: Erken evlendirilmiş kocalardan gizlice hasat parasından arttırılanı kasabada kuyumcuda yastık altı deposu için harcamak isteyen güzel ve alımlı ev kadınlarının yegane saç modeli, etek, tayyör, biçki dikiş, oturup kalkma, dans etme, vb. hasletlerini geliştirebileceği mekandır. Bu yüzden paralar atıl bir yatırım aracı olan altından ziyade giderek aktif, dinamik ve getirisi hemen yüksek bir meta olan Sinemaya kayar kasabalarda…

Sinema İçeriğinden Bağımsızca Her Zaman ve daha baştan Politiktir: Sinema Kadın ve Erkeğin aynı filmde buluştuğu ve ayrıldığı, aynı filmi beraber izleyebildiği ve hayallerinde aynı filmde sevişebilecekleri yegâne Şehvet Mekanı (Doğmakta olan Ulusların matrisi, döl yatağı), adeta ileri görüşlü kayzerlerin icâdı olan bir Roma Hamamı, bir Res Publicum (Cumhur-iyet), bir Senato, bir Gaya Jirga’dır (Efsanevî Afgan İhtiyarlar Meclisi).

Tamamen moral ve ahlakçı kalınarak, Modern dünyanın ikiyüzlülüğünde insanî bir demokrasi yanılsamasının üretildiği ve yeniden üretildiği yegâne Cumhur Sikişi (Khôra) mekanı tarihsel nedenlerden dolayı ve tarihsel (Ebediyette bir Gün ve Sen’dir tarihsel olan: yani Gerçek) olarak Sinema olmuştur.




[1] Bu metindeki belli göndermelerin müsebbibi teoride Ece Ayhan, Murathan Mungan, Frederico Fellini, İtalyan Yeni Gerçekçiliği, pratikte ise Yılmaz Güney, Üstün Barışta, İzzet Yasar,  Krustorami (Hüsrev), Yann Beauvais, Pip Chodorov, Marko,  Studio Cujas, E. N. Sup., ticarette ise Elhambra, Vezneciler, Azak, Fitaş, Emek, Harbiye ve Güneş (Ankara ve Aksaray’daki) Sineması işletmecileridir. Başta Onat Kutlar’ın yönettiği ve üyesi olduğum Sıraserviler Sinematek’i ve Müjde Ar olmak üzere, Eski Türkiye insanlarının hepsine teşekkürü borç bilirim.

Aucun commentaire: